China and the WTO



Changing China, Changing World Trade
Supachai Panitchpakdi, Mark L. Clifford
John Wiley & Sons © 2002
251 sayfa

Bu kitabı satın almak için
Özet Pdf : ChinaandtheWTO.pdf

Kitaptan Önemli Noktalar

• Çinin büyümesi dünyayı olumlu veya olumsuz şekilde etkileyecektir.
• Çinin DTÖ’ne üyeliği büyük bir dönüm noktasıdır ve Çin ekonomisinin dışarıya açılacağı umudunu vermektedir.
• Uzun dönemde, DTÖ üyeliği Çin ekonomisine büyük bir ekonomik kalkinma gücü getirecektir.
• Üyelik kısa dönemde, büyümeyi yavaşlatacak veartan ithalat güçlü politik grupları tehdit edecektir.
• Eğer Çin bu geçis dönemini başarı ile atlatırsa ileride dünyanın büyük ekonomik güçlerinden biri olacaktır.
• Reformaların karşısındaki en büyük tehtit solcu yaklaşım değil, eş-dost kapitalizmidir (crony capitalizm).
• Çinin tarihi kuşkucu olmamızı gerektiren yeteri kadar neden vermektedir.
• Çinin yaşayacağı geçis dönemi bedelsiz olmayacaktır.

Çinin DTÖ’ne üyeliği

Çinin büyümesi sadece içinde bulunduğu bölgeyi değil, global olarak tüm dünyayı etkileyecektir. Üyeliğin kabul tarihi (17 Eylül 2001) ironik olarak, Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırıdan bir hafta önceye denk gelmekdedir.
Üyelik, korumacı politikaları hafifletecek veya bitirecek başka bir deyişle farklı bir ekonomik bakış açısı getirecektir. Firmalar birleşkeci olmaktansa rekabetçi yapılanmaya giderken, borç rakamlarını kesin rakamlarla bilmediğimiz Çin bankaları ise portfolyo ve kredi seçim yollarını yenileyeceklerdir.
Çinin üyelik karşılığı ödeyeceği bir bedel vardır. Uluslararası Para Fonunun rakamlarına göre Çinin ilk yıl üyeliği sürecinde, üye olmama durumu ile karşılaştırıldığında 0.3% daralma görülecektir. Devlet çalışanları işlerini kaybedecektir. Üyelik imkanlarından şehirde yaşayanlar kadar bile yararlanamayan çiftçiler üretimini global güçlere göre ayarlamak durumunda kalacaktır. Çin orta ve uzun dönemde, 50 yıl sonunda, üye olmama durumu ile karşıtırıldığında 0.8 % daha fazla büyüme gösterecektir. Çinin tarihi, şuanda yaşadığı açık pazar ekonomisine geçiş dönemine kuşkucu bakmamızı gerektiren yeteri kadar neden vermektedir.

Çin’in Tarihi Ayrımcılığı

Çin tarihte hiçbir zaman dış ticarete başarılı olmaya meraklı bir millet değildi. 1983 yılında, imparator Q ianlong İngilizlerin ticaret anlaşması sunmak için yolladığı L ord George Macartney’in hediyelerini kabul edip, ticaret teklifini “ Ne sizin ustaca yapılmış olan mallarınıza değer verdik, ne de üreticilerinizin ihtiyaçlarını önemsedik” diyerek geri çevirmiştir. Çin uzun yıllar yöneten imparatorluk sistemi , miras olarak bugüne dikkafalı, ağır bir burokrasi bırakmıştır; bu burokrasinin ne açık ne de esnek olduğu söylenebilir.
Tarihe bakıldığında İngiltere’nin Çini afyon ihracına ikna etmek için Afyon savaşını başlattığını görmekteyiz. Savaş sonrası sırasıyla Hong Kong daha sonra da Shanhai önemli ticaret limanı haline gelmiştir.
Çinin global ekonomiye isteyerek açıldığını söyleyemeyiz. Ülke içinde sürekli olarak dış güçler hakir görülmüştür. Yabancıların Çin kültürü için tehlike arz ettiği görüşü, 1899-90 yıllarında çıkan Boksör ayaklanması ile doruğa çıkmıştır. Ayaklanma sonucunda 1911 yılında Qing Hanedanlığının çöktüğünü görmekteyiz. Ardından yarım asır süren savaşlardan sonra 1945 yılında ülkede Kominizmin zaferi görülür. Elbetteki bu yıllarda komünistlerin aklında dış dünyaya açılma planları olduğu söylenemez.

Çinin Çağdaş Ekonomi Politikası

Mao dönemi ekonomisi kollektif tarım arazileri, kültür devrimi, büyük hamle yılları, açlık, güç olarak karakterize edilebilir. Bu dönemde ekonominin dünya ekonomisi içi payı daralmıştır. 1820 yında bu pay %28 iken, 1978 yılında %7’ye düşmüştür.
Deng Xiao Ping, Mao’nun ölümünden iki yıl sonra, 1978 yılında ülkede ekonomik kalkınma planlarını başlatmıştır. Bu planlar çercevesinde çiftçilere toprak dağıtıp, ürünlerini istediği gibi satma hakkı vermiştir. Üretimin hızlı bir şekilde artış göstermesi, tarım allanlarında iş gücü ihtiyacını azaltmış ve köyden kente iş aramak amacıyla başlayan göç ciddi boyutlara ulaşmıştır. Deng’in öldüğü 1997 yılında Çin’e yıllık 40 milyar dolar’lık yabancı sermaye yatırımı girmiştir. 97 yılı Çin’e yabancı sermaye yatırımlarının ve ekonmik büyüme rakamlarının artış göstermeye başladığı yıldır.
Neyazikki tüm bu başlangıçların kırılgan bir yapı üzerinde olduğunu söylemek gerekmektedir. 85 milyonluk devlet çalışanı (banka ve diğer finans kurumları) yapılan reformlar karşısında tehlike unsuru oluşturmaktadır. Nedeni ise hala finansal değil, politik bir akıl ile yönetiliyor olmasıdır.
Deng Xiao Ping’in reformları sonrasındaki Çin halkı gelir rakamlarına bakarsak, 200 milyon kişinin yoksulluk sınırında, 70 milyon kişinin yoksul ve 100 milyon çiftçinin günde bir dolar veya daha az kazanmakta olduğunu görürüz.
Çin’in diğer başlıca problemlerinin başında emeklilik sistemindeki fon sıkıntısı ve rüşvet gelmektedir.
Çevre sorunlarının ülkeye maliyeti ise milli gelirinin %3 ile %8’i civarındadır. Eğer temiz ve verimli global şirketler, kirliliğin yoğun görüldüğü verimli olmayan devlet şirketlerinin azalmasını sağlayacak ise üyeliğin Çin’e çevre konusunda olumlu, fakat yabancı araba üreticileri DTÖ’nün avantajalarıdan yararlanıp Çin’e satışlarını arttıracaksa çevreye olumsuz etkisi olacaktır.

Çin’in açık Pazar olarak geleceği

Çin açık market ekonomisinde başarılı olabilecek kaynaklara sahipmidir? DTÖ’nün Çin’i bu konuda yönlendireceği kesindir ancak Çin’in sahip olduğu kurumlar bu sistemin işlemesine olanak verecek türden değildir. Bu olumsuzluğun nedenleri arasında partini gücünün hala etkili bir şekilde var oluşu, yargı siteminin hala yasama organına bağlılığı ve finans kurumalarının finansal değil, ekonomik güç ile işliyor olmasıdır.

Çin’in DTÖ’ne üyeliği konusunda, kendi reformlarını pekiştirici ve daha çok popüler bir bakışı vardır. Eğer DTÖ bir reforma ihtiyaç duyarsa, muhalif görüşlerin üyeliğe karşı olmadan reforma karşı bir baskısı oluşacaktır.

DTÖ’ne karşı 1999 yılında Seattle’da düzenlene gösteri düşünüldüğünde akla şu soruyu gelmektedir: Niye kişiler ticaret için iyi olduğu kanıtlanabilir bir yapılanmaya karşı gelmektedir? Cevabın bir bölümü, serbest ticaretin herzaman dürürst ticaret anlamına gelmediğidir. Zenginler çoğunlukla zenginleşmekte, fakirler ise daha da fakirleşmektedir. Birleşmiş Milletlerin yaptığı bir araştırma, 1980-1996 yılları arasında 33 ülkenin milli gelirinin %3 artarken, 59 ülkenin milli gelirinin ise düştüğünü göstermektedir.

DTÖ genelde zengin, gelişmiş ülkelerin bir aracı olarak görülür. İki tarafın da ticaretten kazançlı çıkması için mukayeseli üstünlüğe sahip olan ülkelerin bu üstünlüklerini geliştirmelidir. Zengin, gelişmiş ülkelerin dış ticarette uyguladığı tariflere bakarsak genelde şeker, çukulata ve et ürünlerinde %100’ün üzerindedir. Avrupa Birliğinde muz ithalatı %180, Amerikada fıstık ithalatı %132, Japonyada yine fıstık ithalatı için uygulanan tarife %550’dir.

Çözüm olarak zengin ülkelerin, fakir ülkelerdeki mukayeseli üstünlüğe sahip mallar üzerinden ithalat tarifelerini düşürmelidir. Fakat 1994 Uruguay Round’u sonrasında bu konuda bir gelişme yaşandığı söylemek mümkün değildir.

Bunun yanında zengin ülkeler işçi haklarını bir çeşit politika olarak kullanmaya başlamışlardır. Fakir ülkeler ise bunu üretimi balatalayıcı bir güç olarak görmektedir. Oysa bu konunun tetkiki DTÖ değil, Uluslararası Çalışma Örgütü (I.L.O.) tarafından yapılmalıdır. Yapılan bir araştırma çocuk işçi hakları yasalarını uygulayan ülkelerde sayıca dış ticaretini arttığı yönündedir.

Çin Dünyaya Meydan Okuyor

Çin’in DTÖ’ne üyeliği iyiye veya kötüye doğru bir güç yaratabilir. Çin’in yaptığı reformlar sonucunda artan yabancı yatırımların diğer Asya ülkelerine de kayması olumlu bir gelışme yaratacatır. Çinin ithalatında özellikle sermaye malları ithalatındaki artış Japonya, Kore ve Tayvan’daki üreticileri olumlu etkileyecektir. Çin’in büyüyen enerji ihtiyacı ise Endonezya ve Malezya’ya yarayacaktır.

Olumsuz olacak gelişme ise düşük maliyetlerin diğer Asya ülkelerini tehtit edecek düzeye geleceğidir. Çin komşu ülkelerdeki masrafların yüksekliğinden dolayı, yabancı yatırımlarını düşürebilir. Hong Kong’da bulunan Politik ve Ekononomik Risk Danışmanlığının yaptiği açıklamaya göre, Filipinler’de her üç kişiden ikisi Çin’in üyeliğinin iş hayatını olumsuz yönde etkileyeceğidir. Malezyada yapılan aynı anket ise halkın %9’nun olumlu etkileyeceğine inandıklarını, Vietnam’da halkın %23’ünün olumsuz yönde etkileneceğini, Hindistanda ise her üç kişiden ikisinin olumsuz yönde etkileneceklerini düşündüklerini bildirmişlerdir. Genel olarak Asya ülkelerine baktığımızda hiçbir ülke üyeliğin olumlu sonuçlar doğuracağına inanmamaktadır. Hatta Asya ülkeleri üyeliği 97 finans krizinin bir aşınması olarak görmektedir.Üyelik sonrası rakamlara bakıldiğında ise Japonya, Kore ve Tayvan’da ithalat rakamları şimdiden değişmeye başlamıştır.

Çin Üyelikden ne Bekleyebilir?

Çin’in ekonomik gelişmesi karşılığıda sosyal, politik ve insani bedeller ödemesi gerekecektir.
• Devletin ekonomi üzerinde gücü zayıflayacak.
• Yabancı rekebet ülkeye girişi artacak.
• Özellikle tam kapasitede çalışmayan Çin fabrikaları zorlu bir döneme girecektir.
• Çin legal ve kurumsal reformlar yapmak durumunda kalacaktır.
• Politikaya duyarlı olan finans sistemi sahip olduğu yüklü borçlara rağmen reforma gitmek zorunda kalacaktır.

Çin’in üyeliği hem Çin’i hemde Dünyayı sadece ekonomik anlamda etkilemeyecetir. Çin açıkça görülen, büyümekte olan bölgesel ve dünyasal bir güçtür. Çin dünyaya bakış açısını değiştirirken, dünyanın geri kalanı da aynı şekilde Çin’e olan bakış açılarını değiştirecektir.

Yazar Hakkında Bilgi

Dr. Supachai Panitchpakdi, Taylan’ın eski Başbakan ve Ticaret Bakanı
Temsilciliği görevlerinde bulunmuştur.
Mark L. Clifford, BusinessWeek dergisinin bölgesel Asya editörüdür.Far Eastern Economic Review dergisinin ticaret editörlüğünü yapmıştır.

0 yorum:

Kontak - cinceogreniyorum@gmail.com | Daya Earth Blogger Template